Genel
Adalete Davet

Adalet toplumların huzur ve barışının teminatıdır. Düşmanları alt etmenin yoludur. Doğruya ve kurtuluşa hem dünya hem ahirette ulaşmanın adıdır. Nefsini kınamaktır. Empati kurmaktır. Fedakâr olmaktır.
Şükrü Çıblak
Adalet toplumların huzur ve barışının teminatıdır. Düşmanları alt etmenin yoludur. Doğruya ve kurtuluşa hem dünya hem ahirette ulaşmanın adıdır. Nefsini kınamaktır. Empati kurmaktır. Fedakâr olmaktır. Aleyhine bile olsa doğru şahitlik yapmaktır. Muhatabını dinlemektir. “Sözü dinleyip en güzeline uymaktır.” Muhatabın delillerini görmeden karşı çıkmamaktır. Firavun bile Musa’nın delillerini sunmasına müsaade etmişancak kabul etmemiştir.
İslam adalete çok önem verir. Peki, bu kadar önemli olan bir mevzuda Türkiyeli Müslümanlar ne durumda incelemeye değer bir konu. Günümüzü anlamak için biraz geçmişe yolculuk yapmak ve duygudaşlık kurmak lazım.
Türkiye de İslamcıları devlet hiç kabul etmedi. Zaman sonra Fetullah Hoca’ya razı oldular. Bu aslında İslamcıların devlete karşı kazandıkları bir mevziidir. Ya da surda bir gedik açmaktır. Şimdi bir aşama daha kat edildi, milli, Osmanlıcı, muhafazakâr olan milli görüş te derin devlet tarafından kabul gördü. Bu da surda ikinci bir gedik açmaktır. Ancak nihai hedef adaleti gerçekleştirmektir. Anlaşılan buna hele çok vakit var.
Eski halimizi hatırlıyorum da bizim eleştirdiğimiz her şeyi şimdi yapıyoruz. Mesela askerliğe peygamber ocağı dendiğinde olur mu canım namaza müsaade edilmeyen yer nasıl peygamber ocağı olur. Askerde ölenlere şehit denildiğinde olur mu sadece İlayıKelimetullah için ölenler şehittir der itiraz ederdik. Şimdi eleştirdiğimiz şeyleri dillendirmeye başladık.
Devlet eliyle yapılan zulümlere itiraz eder, devletin demokratikleşmesini savunurduk. Hatta Avrupa birliğine bile özgürlükler için inandık. Yapılan düzenlemelerin çoğu bu ad altında yapıldı. Şimdi ise devletçi olduk. Eskiden devleti vatandaşın hizmetinde olması gereken bir aygıt olarak görürdük. Şimdi Özgürlükleri savunmak yerine otoriterleştik.
Belki de iktidarıerken elde etmenin getirdiği sorunları yaşıyoruz.
Allah ayetlerde özetle Sizden 10 kişi 100e karşılık gelir. Samimiyet buzulunca 100 kişi 200e galip gelir.Samimiyet bozulup adalet kalmayınca 1 kişi ancak 1 kişiye karşılık gelir. Denmiştir.
Şu duruma benziyor halimiz. “Bir adam kendi parasını kendi için harcıyorsa fiyatı ve kalitesine bakar. Başkasının parasını kendi için harcıyorsa sadece kalitesine bakar. Birisi kendi parasıyla birine bir şey alacaksa sadece fiyatına bakar. Ama birileri başkasının parasını başkası için harcayacaksa ne fiyatına bakar ne de kalitesine”
Adaletin çiğnenmesinin en önemli gerekçeleri arasında kutsallaştırmak ya da tanrılaştırıp tapınmak vardır. Fatih’e kardeş katlini meşru gösteren devleti ali Osmaniye’nin bekası idi. Devlet babanın yaşaması için, gerekirse beşikteki kardeş bile öldürülür.
Düşman devleti ele geçirmesin diye ihtilal yapılır. Devlet aygıtına ulaşmak için gerekirse takiye yapılır. Yalan söylenir. İbadetler bile aksatılabilir.
İran’ı Suriye’de Esad’ın yanında savaşa sokan devletin kutsanmasıdır.
Aklın yolu bir herkesin aynı partiye oy vermesi gerekir. Ancak insanlar farklı partilere oy veriyorlarsa, kutsalları olduğu içindir.
Birisi Atatürk’ü kutsayan partiye oy verir. Diğeri ırkını kutsayan partiye oy verir.
Bizlerde iktidarı kutsamaya başladık. Herkesin bu konuda bizzat yaşadığı durumlar vardır. Bende kendi yaşadığım iki olayı zikredeyim.
Ankara’dan gelen eski dostumuzla kadim dostlarımızdan birini ziyarete gittik. Konu konuyu açtı iktidarı eleştirir bir durum oluştu. Yıllardır bizi tanıyan arkadaşımız iş yerinden bizi kovdu, bizehain muamelesi yaptı.Ona göre şu an iktidar ne zorluklarla elde edildi. Ne pahasına olursa olsun korumalıydık.
Şehrimizde 10 civarında derneğin oluşturduğu bir platform olarak Adalet konusunu işleyeceğimiz bir konferans düzenlemeye karar verdik. Konular bölüşüldü. Ancak ne olduysa konferansın iptal edilmesi gündeme geldi. Sebebi de şu an şartların müsait olmadığı, olur ki konuşma arasında iktidara dokunacak sözler sarf edilir. İktidar zarar görmesin diye çoğunluğun kararıyla konferans iptal edildi. Elbet bunun birçok sebebi vardır. Ulufeden yararlanamamak olabilir. İktidar kutsallaştırıldığı için olabilir. Adaleti bir süre ertelemenin sakıncası yoktur düşüncesi olabilir. Ne diyelim Allah mübarek etsin. Tamda makam ve mevkileri bizler dolduruyorken ne gereği var fincancı katırlarını ürkütmenin.
Belki de iktidar olma zamanı gelmeden erken doğum yapıldığındandır, bu adaletsizliklerimiz. Kendimizi realitenin ortasında bulduk. Olaylar bizi yönetiyor. İş elimizden kaydı gidiyor. Esat demokratik değil diye savaşa giriyoruz. Ama milyonlarca masrafla ülkemize gelen Suudi Kralını jest yapmak için havaalanından karşılıyoruz. Herhalde menfaat ilişkisidir. Başka nasıl açıklanır.
Bakanlık müsteşarlarımızın dokuz tanesinden sekizi siyasal mezunu iken, biri ekonomist. Mesela MEB müsteşarı siyasal mezunu diyeceksiniz ki ne sakıncası var. Sakıncası olmayabilir sonuçta yöneticidir.eğitimi bilmese ne olur diyebilirsiniz. Ancak bu kişinin yazdığı kitaplara bakarsanız eğitime pek kafa yormadığını görebilirsiniz. Kitaplarından birisi başkanlık sistemini işlemektedir. Bu adamın fikri gündemi eğitim olsaydı eğitimle ilgili yazmaz mıydı?
Kimseyi suçlamak niyetinde değilim. Kendimde içinde olduğum bir camianın fotoğrafını çekmeye çalışıyorum. Bazen şartların olgunlaşmadığı iddia edilebilir. Ancak şartlar hiçbir zaman olgunlaşmaz. Bunun sayısız örneklerini bulabilirsiniz.
Geçmiş kutsanır. Laf söyletilmez. İktidar kutsanır. Şartlar bahanesiyle hukuksuzluklara göz yumulur.
Kutsal olunca liyakat değil taraftarını alırsın. İslamcılarımızda söyle bir refleks gelişmiş. Devlete herkes düşman, Düveli azam Türkiye’yi bitirmek için çabalıyor. Fakat bu algı İran’da da var. Rusya’da da var.
Herkes bizi yok etmeye çalışıyor. Bunun için adalet ama şimdi değil. Liyakat ne olacak diye sorduğunuzda, önce biz yerleşelim sonra liyakati düşünürüz.
Cumartesi yasağını çiğneyenler olmayalım.
Yusuf’a rüyanın tabirini isteyince oda yedi yıl bolluk sonrasında yedi yıl kıtlık olacak. Acaba biz rüyanın yorumunu yapamadık mı? Erken mi iktidar olduk. İktidarı bırakmak istemedik mi? Bu adaletsizliğe sebebiyet verdi mi? Yoksa Tunus’taki Nahda hareketi doğru mu yaptı? Bizde ne pahasına olursa olsun iktidarda mı kalmalıyız. Yoksa adaleti önceleyip icabında iktidardan olmayı göze almalı mıyız?
Okullar da dersler süreç odaklıdır. Okuldaki sistemle öğrenenler buluş yapmaya daha yatkındır. Ancak dershanede sonuç odaklı çalışılır. Önemli olan doğru şıkkı bulmaktır. Nereden geldiği nasıl olduğu önemli değildir.
Var mı Yusuf gibi insanların gözünü açacak gömleğimiz. Yusuf’u kardeşlerin kıskanması babalarında adalet beklentisiydi.
Hicret etmekmi gerekirdi?
Bir kimse ya da yer ya adildir ya zalimdir ya da adalete yakın ya da zulme yakındır.
Deve sürüsü içinde etli bir deve gören Ömer çobana devenin kime ait olduğunu sormuş. Devenin oğlu Abdullah’a ait olduğunu öğrenince belliki özel yerlerde otlayan devenin,hemen satılmasını söylemiştir. Belki uygulanamaz dersiniz. Ancak istenen adalet bu tür uygulamalarla mümkündür.
Abuzer neyin derdindeydi.
İsa kime karşıydı. Mücadelesi o günkü tabirle Müslümanlarla değil miydi?
Müslümanları şu konumda görüyorum. Muhalifliğimizi kaybetmişiz. Hâlbuki İslam tarihinde adil dönemlerin en önemli kıstası, kendi muhaliflerini koruma ve kollamalarıydı. Şimdi ise muhalifler hain yaftasıyla damgalanıyor.
Ne mutlu bana ki muhalif bir adamım.Rabbim ayaklarımızı sabit kılsın. İbrahim tek başına bir ümmetti. Ne diyor üstat Sezai Karakoç “Gömün beni değiştirmeden.” Atalarımız ne diyor. “Doğrular her zaman dokuz köyden kovulmuşlardır.” Rabbim cümlemizi parti ve Cemaat ırkçılığından korusun.
“Ne istiyoruz? Adalet, ne zaman istiyoruz? Şimdi.
Henüz yorum yapılmamış.